SÜREYYA NEDEN KOŞUYOR?
İpi göğüslerken çekilmiş bir fotoğrafını gördüm; her bir kası seyriyordu, yüzü acıyla takallüs etmişti. Görüp görebileceğiniz en büyük sancıdır, diyorlar. “Glikojeni hemen tümüyle tüketmiş olan beden, derhal durmanızı haykırır. Ama durmazsınız, duramazsınız. Bu kâbustan meğer ki ipi göğüsleyesiniz, çıkış yoktur. Adaleleriniz tüterken, cesaretiniz size devam etmeyi telkin eder. Yorgunluktan kusarsınız. Koşucu olmayanların anlayabilecekleri bir eziyet değildir. Neden sabahın beşinde kalkar, yıldızların altında koşarlar? Neden kendilerini türlü sakatlıklara maruz bırakır, aylarca iyileşmeyi bekler, sonra tekrar sakatlanmak üzere pistlere dönerler? Bu ülke sıradışı olmana iyi gözle bakılan bir ülke değildir. O yiğit genç kadına, Süreyya Ayhan’a, varını yoğunu ortaya koyma cesareti veren nedir? Bunun cevabı belki Helen Keller’in “Güvenlikli yaşam denilen şey, aslında bir batıl itikattan ibarettir,” sözlerinde gizlidir. “Doğada güvenlikli yaşam diye bir şey yoktur. Hayat ya cesaretle göğüslenecek bir serüvendir ya da bir hiç.” Hellen Keller, kör, sağır ve dilsizken kitaplar yazabilecek duruma gelmiş, insanlığın yüzakı bir kadındı. Bilmesi gerekir. Güvenli yaşam, suya sabuna dokunmayan yaşam. Suya sabuna dokunmayan, kim olduğunu, neye iyi geldiğini bir ömür boyu öğrenemiyor.
(daha&helliip;)