Belki de bu yüzyılda insanın en çok kullanması gereken kelime "Hayır!" olmalı. Ne var ki, 'Evet'in revaçta olduğu bir zamana tanıklık ediyoruz. Bu anlamda Alev Alatlı'nın yazılarıyla zamanını yorumlayarak çizdiği haritada; işaretlenmiş ne çok "Hayır!" olduğunu göreceksiniz. Yazarın çağına tanıklığı vicdani bir sorumluluk iken, ülkemizdeki çoğu güçlü kalemin, aksine bir yönelişle Batılılaşma heyecanı içinde hazır gündemler peşinde durduğunu söylemek üzüyor bizleri.
Bu kitaptaki yazılar, gündeme tuttuğu ayna ile gözümüzden bi şeyler kaçmasına müsaade etmez. Turna zerafetiyle haktan, doğrudan, gerçekten ödün vermeden, başta kendi milletimiz, tüm mazlum kavimleri korur, gözetir, ışıtır, ısıtır, ödünsüz yüreğiyle. Bilderberg, Club of Rome, CFR, Trielatteral Commission, IMF ve nicelerine karşı "Küresel Ekonomik Adaleti" gözetir; 5A ilkelerinin belki de en önemlisiyle...
Safsata kılavuzu 4A Çevresi'nin internet ortamında gerçekleştirdiği kollektif çalışmanın ürünüdür.
Yazar Alev Alatlı’nın internette kendi adını taşıyan bir tartışma ortamı, yani alevalatli@egroups.com adresli e-posta grubunu kurmasının üzerinden iki aylık bir süre geçmişti ki, grup üyeleri arasında tartışmalar, yanlış anlamalar ve önyargılar nedeniyle giderek verimsizleşti. Karşıt görüşler etrafında gruplaşmalar başladı. Söylenenlerle onlardan anlaşılanlar arasında giderek bir uçurumoluşuyordu. Tartışmalar, neredeyse, “söylenenlere değil, söyleyenlere karşı olma”şeklinde sürdürülüyordu ve dolayısıyla sağlıklı bir düşünce alışverişi gerçekleşemiyordu.
2020'li yıllar... Postnişinde Yüce Pir'in oturduğu Yeni Dünya Düzeni tarikatı, iktidarını tüm hışmıyla güçlendirmeye devam etmektedir. Dünya Halkları veya Kutsal Koalisyon'a biat edecekler ya da Sömürülmezler'in ve Lanetliler'in kaderlerini paylaşacak, yeryüzünden silineceklerdir. Rüya, gezegenimizde hayatın Kutsal Koalisyon'un dışında kalarak ta sürdürülebileceğine inanan bir avuç insanın, Onarımcılar'ın öyküsüdür. Onarımcılar, kendilerine "gururlu oldukları kadar da utangaç olan" turnaları örnek alırlar.
"Türkiye'de işkence gören ile işkenceci arasındaki fark, Birinci Şube'de tutukluyu polis memurundan ayıran, kötü kontrplak kadar incedir. Mazlumla zalim her zaman yer değiştirebilirler. Çünkü bu ülkenin insanı "mezalim"e tepki göstermeyecek kadar zalim olabilir.
Alev Alatlı'nın ikinci romanı İşkenceci, 1980'lerin sonunda ilk yayımlandığı günden bugüne gücünden bir şey kaybetmiyor. Kitapta konu edilen insanlık hallerinin donukluğundan almıyor bu gücünü İşkenceci, bakışın sarihliğinden ve açıklığından ; gözlemin pürüzsüzlüğünden ve apaçıklığından alıyor.
2020'li yıllar... Postnişinde Yüce Pir'in oturduğu Yeni Dünya Düzeni tarikatı iktidarını hızla güçlendirmektedir. Tarikatı oluşturan vasıl, salik, mürid ve talipler, "Son Hakikat" dedikleri dünya görüşlerini gezegenin bütününe tebliğ etmekle yükümlüdürler. Dünya halkları ya "Tekleşmiş Varoluş"ta eriyecekler ya da genleri yok edilmek suretiyle mutlak bir biyolojik ölümle karşı karşıya bırakılan Sömürülmezler'in ve Lanetliler'in kaderini paylaşacaklardır. Postmodern Faşizm. "Tek bir dünya, tek bir devlet, tek bir bayrak!" sloganıyla özetlenen çağdaş değerlerini, evrensel medyanın tüm olanaklarını kullanarak dayatır. Yüce Pir'in Kutsal Koalisyonu ile baş edebilecek tek bir güç vardır: Schrödinger'in Kedisi.
"Kadere Karşı Koy A.Ş., bilgi ile yaratıcılığın muhteşem dansı. Zihnimizin ücra köşelerine saklayarak, yalnızca kendimize italikleyebildiğimiz şüphelerimizin kayıtsız şartsız dürüstlükten alınan güçle, cesaretli bir dışa vurumu. Büyük bir ciddiyetle oynadığımız yaşama dair rollerimizin aslında karikatürden ibaret olduğunun belgesi. Alışılageldiği üzere yaşamdan bir kesit sunmuyor bu kitap. Yaşamın ta kendisi. Tek bir insanın kurabileceğinden daha büyük yapılara ulaşıyorsunuz Kadere Karşı Koy A.Ş.'de. Çünkü yüzyılların bilgisini damıtarak yönlendirir kalemini Alev Alatlı. Gerçekle yüzleşmeye cesaretiniz varsa, Kadere Karşı Koy A.Ş.'nin kahramanlarından biri de sizsiniz."
"Ne her şeyimi satılığa çıkardım, ne onların bir şeylerini talep ettim! Asli organizma, annem, rahminden sürüp fırlattığından beri ona bile ait değilim. Babamdan bile sadece belirli bir şeyler aldım. Derimin içinde tek, terkibim itibariyle eşsizim. Hal buyken, bireysel insanı, Günay'ı, her türlü toplumsal düzenlemeden ve toplumdan ayrı bir varlık olarak kavramak bu kadar mı zor?"
Türküm…kendi insanımın manzaralarını seviyorum… Buna milliyetçilik diyorsan, öyle olsun!” diyor Günay Rodoplu, ve devam ediyor. “Milliyetçi’ olduğum içindir ki, Kürtlerin köken arayışlarını empatiyle izliyor, elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorum. ‘Mızıka çalındı, düğün mü sandın?’ türküsü içimi titretirken, Şiran’ın ‘Hanıma mın, bermaya mın’ feryadına kulak vermemem mümkün mü?
"Or'da Kimse Var mı?" dörtlüsü azgın iştahların beslediği cehaleti şehvetle bağrına basan Türkiye toplumunun kıydığı bir aydının, Günay Rodoplu'nun öyküsü. Dörtlünün birinci kitabı, Viva la Muerte! hızla yabancılaşan Türkiye toplumunda bir haymatlos gibi yaşamak zorunda kalan Rodoplu'nun, ezilmesini, pasifize edilmesini anlatır.
"Orda Kimse Var mı?" dörtlüsü, azgın iştahların beslediği cehaleti şehvetle bağrına basan Türkiye toplumunun kıydığı bir aydının, Günay Rodoplu'nun öyküsü. Alev Alatlı, "Bu toplumda 'biliyor olmak' mutlak surette bir haksızlığa maruz kalmak demektir," diyor. "Çünkü bilgi borçlandırır, 'anlamak' zorunda bırakır. Cahil, acıma duygusu uyandırır. Yıkıcılığı bağışlanır. Bu, onların lüksüdür. Oysa aydın, bilgilenmek gibi bağışlanmaz bir suçtan müebbeten mahkûm edilmiştir. Bastığı yerde ot bırakmayan cahili, vicdanının demir parmaklıkları arasından seyreder."
"Filistin'in Sorunu" Said'in üç eserden olan dizi kitaplarının ikincisidir. Dizinin diğer kitapları Oryantalizm ve Haberlerin Ağında İslam da Türkçeye çevirilerek yayınlamıştır. Yazar bu kitabında ezilen ve mülteci haline getirilen bir ulusun serüvenini anlatır. Kendileri tarafından zulme uğratılan Yahudilere, Avrupalılar günahlarının kefareti olarak Filistin'de bir yurt armağan ettiler. Onların armağan ettikleri bu toprak parçasında yaşayan insanlar, hiçbir şekilde sebebi olmadıkları bir günahın kefaretini ödemek zorunda kaldılar.
...Batılı siyasetbilimcileri ve bazı medya çevreleri İslamiyet'i büyüteç altına almış durumda. İslamiyet ve İslam Dünyası, merkezi bir tartışma konusu.
Aslında görülüyor ki, bugünün İslami gruplaşmalarının çoğu Amerika Birleşik Devletlerinin yörüngesinde odaklanıyor. Ya Birleşik Devletlerin müttefiki yada müşterisi, Suudi Arabistan, Endonezya, Malezya, Pakistan, Mısır, Fas, Ürdün ve Türkiye militan Müslümanlar olarak adlandırılan grupların nispeten daha çok rastlandığı ülkeler. Çünkü bu ülkelerde resim ABD tarafından açıkça destekleniyor. Genelde tecrit edilmiş ve kendi halkına yabancılaşmış azınlık hükümetler Birleşik Devletler'in nüfuzunu kabullenmeye zorlanıyorlar.
1980’lerin Türkiye’si, daralan ekonomik çemberleri yırtmak, hayat şartlarını kolaylaştırmak, ekonomik kalkınmayı hızlandırmak için olağanüstü çabalara sahne olan bir Türkiye’dir. “ Muasır medeniyetlerin” (çağdaş uygarlıkların) seviyesine ulaşmanın yolunun öncelikle o medeniyetlerin ne olup ne olmadıklarını kendi dillerinden öğrenmekten geçtiği kuşkusuzdur. Teknoloji üreten ülkelerin dillerinin bilinmesi ki İngiliz dili yaygınlığı ve işlerliği açısından bunların başında gelmektedir, ekonomik geçerliliği olan toplumsal ve bireysel becerilerin en önemlilerindendir. Bütün bunlara karşın, yabancı dil öğretimi bu güne kadar çözülememiş eğitim sorunlarımızın başlıcalarından biridir.
Bugün, İngilizce ile yıllar yılı şu veya bu biçimde haşır neşir olmuş bir öğrenci, halen Türkiye’mizde geçerliliğini koruyan geleneksek öğrenim sonucunda, kendi yaşantısına, eğitimine, özgeçmişine ya da yalanlarına ait iki sözü bir araya getirememektedir. Öyle ki, eğitimini kolejlerde tamamlama şansına sahip olan İngilizce bilirler dahil, örneğin, bir Üsküdar iskelesi, Babıali yokuşu, kerpiç, tespih gibi, Türkiye yaşantısının parçası olan sözcükleri bilememekte, buna karşılık, İngiltere’nin Birmingham şehrindeki Mr. Ve Mrs. Brown’ın noel ağaçlı yaşantılarına ait ayrıntıları anlatabilmektedirler. Yine geleneksel öğretim metoduyla İngilizce öğrenmeye çabalayan bir öğrenci, işletme fakültesi, okul müdürlüğü, mezuniyet belgesi, ücret, devlet dairesi, harç vb. gibi kendisini yakından ilgilendirebilecek kelimelerin yerine, hayatında hiç görmemiş olduğu ve görebilme şansının belki de hiç olmadığı zürafa, domuz ya da Big Ben saat kulesi , yaşamında asla birinci derecede rol oynamayacak kelimeleri öğrenmeye zorlanmaktadır.