Birinci Çeçen Savaşına (1994-1996) son verilmesini sağlayanlar eski askerlerdi: Rus kökenli SSCB Generali Aleksandr Lebed ile Çeçen kökenli SSCB Albayı, madalyalı Aslan Maskhadov.
Lebed, tıknaz, kaba tavırlı, değirmi yüzlü bir Rus subayı, “Kendi tarihimizi okumak zorundayız” diyebilecek kadar yürekli bir savaş kahramanı: “Yüz yıldır Ruslar, Çeçenleri yenemedi, kazanan hep diplomasi oldu.” 1996’dan sonra “hırsızların, dolandırıcıların uykularını ve güvenliklerini kollamaktan bunaldığını” söyleyip, Moskova’yı terk ettiğinde adı “geçimsiz”e çıkar. Sibirya’ya çekilir, Krasnoyarsk’da karargâh kurar. Devasa bir bölgenin valisi olarak, birinci görevinin ülkedeki yozlaşmaya karşı durmak, hafifliği bırakıp kanun hakimiyetini tesis etmek olduğunu açıklar: “Ben bir generalim, liberal değil.” Ne ki, General Lebed’in Holywood filmlerinin beyinlere kazıdığı haşin imajı, egemen oligarşiyi daha ilk günden tehdit etmeye başlar. Örneğin, Rusya’da 1996 seçimlerine girmeye hazırlanan yüz elliden fazla siyasi parti, platform, cephe vb. örgütlenme olduğuna dikkat çekerek, “bu bolluğun sıradan vatandaşın kafasını karıştırdığını”, Rusya için “en az votka bağımlığı kadar kötü sonuçlar” doğurabileceğini söyler, “anti-demokrat” damgası yer. İç siyasetin “çığrından çıktığını, ülkenin yönetilemez hale geldiğini”(1) anlatmaya çalışır, General Charles de Gaulle’e özenmek, “Rusya’ya demokrasiyi fazla görmekle” suçlanır. Çest i Rodina(2) isimli siyasi hareketi örgütler, “siyasi hırsı” konuşulmaya başlanır. Hükümetin ekonomik politikalarına karşı sol, ortanın-solu ve yurtsever güçlerin ortak hareket etmelerini sağlamak üzere ittifak arayışlarına girer, “ucuz popülizm” yapmakla itham edilir.
(daha&helliip;)