“EN BÜYÜK KORKUM, RUSYA’YA GERİ DÖNEMEMEK, ÖLÜP VERMONT’TA GÖMÜLMEKTİ”
Solijenitsin’i nasıl bilirsiniz?
Cesur, yüce gönüllü, soylu, ahlâkçı, muhteşem bir yazar. Rusya’nın Dostoyevskî’den bu yana en iyi romancısı. İlâhi Komedi’yi gözlemleyen Dante’nin en gerçekçi rakibi. Nefretin ve zulmün cehenneme çevirdiği bir cinnet çukurunda telef olan milyonların hiç değilse insan olduklarının teslim edilmesini sağlayan, onlara isim veren bir yazar. Bir dünya nöbetçisi. 1918’de, yirmi milyon insanın katledildiği İçsavaş’a doğmuştu. Yaşadıkları düşünülünce doksan yaşını bulmuş olması başlı başına bir mucizedir. Yakınları “Saşa’yı yaşatan sorumluluk duygusudur” derlerdi. Kendisi de bir konuşmasında, “Ölenler göreve çağırıyorlar,” demişti, “Milyonlarca ölü... her gün, her birisi göreve çağırıyor. Onlar ölü. Sen yaşıyorsun. Görevini yap. Dünya olan biten herşeyi öğrenmeli. Ölülere görev borcun var. Görevini yap.” Zamana karşı yarışıyordu: “Bitirmeyi plânladığım işleri yaşam beklentimle ucu ucuna getirmeye çalışıyorum.” Korkarım ki, insanlığın son “peygamber-yazarı”dır. Bir daha onun gibisi asla gelmeyecek.
(daha&helliip;)