Muhafazakâr İncil–i Şerif’çiler meydanı Kutsal Kitap’ın temel unsurlarını yok sayan liberal ilâhiyatçılara bırakmaya “cesaret edemediklerini” söylüyorlar. Gerekçeleri de şöyle: “Önce küreselleşmeyi ele alalım. Küreselleşme, ‘küresel köyün’ gittikçe küçülmesine işaret ediyor ki, bu yeni Babil kulesi ütopyasında herkes İngilizce konuşacak, coca–cola içecek, Big Macs yiyecektir…º”
Son zamanlarda rastladığım en ilginç tezlerden birisi Rusya kökenli, “Bireyin dinini seçmeye hakkı olduğu, Amerikan dünya görüşünün özü, yani ‘serbest din pazarında alışveriş’ kültürüdür,” diyor, “Telmihi: bireyin inançlarının, na–tamam, eksikli, ya da yanlışlarla malûl olduğudur. İbadet seçme hakkı, geleneğin devalüasyonu anlamına gelir. Seçme hakkı, bireyin kendi geleneğini yaratma özgürlüğünün, bireysel mağfiretin peşine düşmesinin, Tanrı ile ilişkilerin kişiselleşmesinin teşvik edilmesi demektir. Ortodoks geleneği, anlamsızlaştırılmaya direnmeli, kendisini marjinalleştirenleri marjinalleştirebilmelidir, çünkü modern çoğulculuğun tanımlayıcı niteliği, insanların ‘doğrusuz’ kalmalarıdır. İnsanları bir kuşkulu ‘doğru’dan, diğer bir ‘doğru’ya yuvarlanmaktan kurtaracak olan gelenektir.”
Küresel şirketler…
“İncilce düşünmek” diye bir kavram var. Anlamı, sanattan ekonomiye, savaştan devlet yönetime, modern dünyadaki gelişmeleri Kutsal Kitap’ın ilkeleri doğrultusunda yorumlamak ve duruş belirlemek. Aynı bağlamda, “teonomist,” teolog/ilâhiyatçı ile ekonomist kelimesinin birleşimden türetilmiş bir kelime. Teonomistler, ekonomik sistemleri İncil’in vazettiği ilkeler doğrultusunda değerlendiriyor, ona göre destekliyor ya da karşı çıkıyorlar.
Muhafazakâr İncil–i Şerif’çiler (1) meydanı Kutsal Kitap’ın temel unsurlarını yok sayan liberal ilâhiyatçılara bırakmaya “cesaret edemediklerini” söylüyorlar. Gerekçeleri de şöyle: “Önce küreselleşmeyi ele alalım. Küreselleşme, ‘küresel köyün’ gittikçe küçülmesine işaret ediyor ki, bu yeni Babil kulesi ütopyasında herkes İngilizce konuşacak, coca–cola içecek, Big Macs yiyecektir. Daha da önemlisi, küreselleşme, dünyanın küresel şirketler tarafından yönetilmesi demektir. Adam Smith’in pazarın dünyanın en önemli müessesesi olduğu düşüncesini benimseyen büyük önderlerimiz Bush ve Blair, arada bir G8 meslektaşlarıyla bir araya gelmekte ve yıllık ciroları çoğu ülkenin GSMH’sından daha büyük olan küresel şirketlerin çıkarlarını kollamaktadırlar. Öyle görünüyor ki, modern dünyanın en önemli meselesi, bu şirketlerin insan kaynaklarını ve sermayelerini dünyanın istedikleri yerine nakledip, nakledemedikleridir.
Şirketlerin siyasi güçleri devasa boyutlardadır. Yakın zamanlardaki muz savaşlarını düşünün. Fransa ve İngiltere, hangi eski sömürgenin muzunun öncelikle satın alınması gerektiği konusunu tartışırken, Amerika, böyle bir ayırımcılığa izin vermeyeceğini söyledi, kesti attı. Neden, çünkü, Amerikan meyva şirketleri, Cumhuriyetçi ve Demokrat partilere milyonlarca dolar vermişlerdi. Böylece, Batı Hint adalarının yoksul çiftçileri, Amerikan şirketlerinin çıkarlarına kurban edildiler. Aynı güç, bugün, Amerikan sığır etinin hormonlu olduğunun etikette belirtilmesini isteyen AB’yi de tehdit ediyor. Peki, ‘tercih özgürlüğü’ nerede kaldı? Serbest Pazar ekonomilerinde birincil vurgu “büyüme” üzerinedir. Büyü ya da yok ol. Başkan Bush, Kyoto Antlaşması’nı imzalamayı reddettiğinde bunu açıkça söyledi– Amerikan ekonomisi, küresel ısınma da dahil olmak üzere, her şeyden önce gelir.”
Ve arkasından, “Pazar güçlerinin egemenliği alçaltıcı ve anti–Hıristiyan’dır. Ticaret elbette olmalı ama başıboş ticaret olmamalı. Eroin, köle ya da fahişe alıp satma hakkı diye bir hak olabilir mi? Tabii ki, olmaz. Aynı şekilde, piyasalar ve şirketler hesap vermek durumunda olmalıdırlar. Aksi, Babil’le geri dönüştür.”
Kendi geleneğimiz
Kendisinin bir muhafazakâr demokrat olduğunu belirten yazar, küresel şirketlerin egemenliğinin “komünistleri aratmadığı”nı söyleyerek şöyle devam ediyor: “Komünizmin yarattığı yeknesak dünya, bizi dehşete düşürürdü. Ne ki, bugün aynı şeyi gözlemliyoruz. Şirket kapitalizmi, çeşitlilikten hoşlanmıyor. Sahip olmak, kontrol etmek ve standardize etmek istiyor. Genleri patent altına almak, medyayı zapturapt altında tutmak, sorgulanmaya izin vermemek. McDonald’s büyük “M”sinin İsa’nın hacından daha çok tanınıyor olması, siz Hıristiyanları rahatsız etmiyor mu? Rusya’da ilerlemenin en büyük kanıtının McDonald’s’ın açılması olduğunu görmekten rahatsız değil misiniz? Hamburger, ucuz, bol ve tatsızdır, tıpkı bir zamanların komünist üretim modellerinin hedefledikleri gibi.”
Rusya’ya gelince, “kapitalizmin en büyük yenilgilerinden birisi, Rusya.” On yıl kadar önce Ruslar, komünizme geri dönüş anlamına gelebilecek darbeye karşı durdular. Şimdi, kendilerine niye zahmet ettiklerini soruyorlar, çünkü kolektif çiftliklerin dörtte üçü hâlâ müflis, okul sistemi felç, sağlık kurumları çökmüş durumda. Tabii, milli gelirin yüzde ellisinin sahibi olan %2’yi saymazsanız. Bunlar, Londra’da evler alan, çocuklarını en iyi Amerikan okullarında okutan tipler. ‘The Scotsman,’ dergisinin dediği gibi, ‘Demokrasinin Rusya’ya çarlık döneminin komünist devrimi tetikleyen derin eşitsizliklerini geri getirmiş olması, ironiktir!'”
Onun için, “kusura bakmayın ama SSCB’nin çökmüş, şirket kapitalizmin zafere ulaşmış olmasını alkışlayamıyorum. Şeytani komünizm gitti ama korkarım yerine ondan daha da şeytani bir rejim geldi. Peki, Tanrı ne diyor?
‘Bayramlarınızdan nefret ediyorum, onları hor görüyorum, ve bayram toplantılarınızdan hoşlanmıyorum. Yakılan takdimelerinizi ve ekmek takdimelerinizi bana arz etseniz de razı olmayacağım; ve besili hayvanlarınızdan selâmet takdimelerine bakmayacağım. İlâhilerin gürültüsünü benden uzaklaştır; çünkü santurların ahengini de dinlemeyeceğim. Meğer ki, hak sular gibi, ve adalet kuvvetli ırmak gibi aksın.’ (2) diyor.”
Kıssadan hisse: İslâm’da reform tartışmalarının yine alevlendiği günler, bugünler. Kendi adıma, “İncil’ce” düşünmenin, bizdeki en yakın çeşitlemesini, “Küreselleştirme” üzerine yapılan 2002 Abant toplantısında gördüm. Bir din hocamız, Kur’an’dan okuduğu bir ayetle, Allah’ın “küreselleştirmeyi emrettiğini” söylemişti. Güzel.
Bana öyle geliyor ki, en büyük “reform,” kendi geleneğimiz doğrultusunda, kendi kafamızla, kendimiz için düşünmeye başlamamız, “başka alternatif yok” tembelliğine yatıp, rencide olmaya rıza göstermeyen ruh hali geliştirmemiz olacaktır.
(1) Evangelist’ler
(2) Eski Ahit, Amos, 5:21–24