HEM ÖZNE HEM DE NESNE OLMAK

“Viva la Muerte!”nin Günay Rodoplu’sunun  romanın sonlarına doğru bir veda mektubu vardır.  “Biz yerliler mutlaka kazanacağız,” der ve açıklar, “İnancım , ulusumun öznesi ve nesnesi olmamdan kaynaklanır.  Bilgi ve katılımın bileşkesidir.”

Bu satırları yazalı neredeyse yedi yıl olmuş.  Bu sürede kokuşma gerçekten de “katlanarak arttı.”  Ülkenin geleceğine ilişkin kaygılar, sakatlayıcı boyutlara vardı.  Sibel Can gibi,  onca iltifata ancak ve ancak bu ülkede nail olabilecek biri bile çocuklarının geleceğini ABD’de gördüğünü  ilânla göçe hazırlanabiliyor.  Önemli olan Can’ın kaybı (!) değil elbette. Önemli olan, Can’ın temsil ettiklerinin yaygınlaşması, kolayca yandaş buluyor olması.  Önemli olan yabancılaşmayı mazur gösterecek zeminin hızla genişliyor olması.

Buna karşın, biz yerliler mutlaka kazanacağız.

Şemsiye taşımaya üşendiğim için kapkara bulutlara rağmen  bana “yağmur yağmaz” dedirten türden bir iyimserlik değil bu.  Sözünü ettiğim, kahredici koşullara rağmen “Türkiye’ye bir şey olmaz!” dedirten türden iyimserlik.  Kendimi, bu ülkenin hem öznesi hem de nesnesi  hissediyor olmamdan kaynaklanan  iyimserlik;  bilgi ve katılımın bileşkesi. Türkiye’ye dışardan bakan bir gözlemci değil, Türkiye’nin  bir parçası ve nesnesi , yerlisi, olduğumun bilinci. Ülkemden asla vazgeçmeyeceğim için, ülkemin de benden vazgeçmeyeceğinin bilgisi.

Rodoplu’nun dediği gibi, “Türkiye’nin kendi elleriyle yarattığı öldürücü koşullar ağından yine kendi elleriyle kurtulabileceği donanıma sahip olduğuna inanıyorum. Böylesi bir umut ne edilgen ne de teslimiyetçi bir umuttur. Tersine, ulusumun  yaşamına ilişkin tüm unsurların derin ve eleştirel bilgisi üzerine yapılandığından , sabırsız ve eylemcidir.”Ve “derin” Türkiye’ye duyulan akılcı güven, O’nun kurtuluşuna tanınan imkân demektir. Ülkemizin koşulları, ister Kemalist, ister Marksist, ister Türkçü, ister Müslüman libas giyinmiş olsunlar, demogogların, hele de yıkıcılığın albenisine kapılmış demogogların, aşağılık kurnazlığı erdem belleyen kalpleri katılaşmış siyasilerin ve onların organik aydınlarının  gönüllerimizi bulandırmalarına izin vermememizi gerektirecek kadar ciddidir. Eleştirel ve radikal düşünce yalnız ve yalnız insanoğlunun en kıymetli vergisi olan yurtseverlikle, biyofiliya ile yoğrulduğu zaman meyve verir. “Onun için, yerlilere söyle, içlerindeki yeşil elma, tarçın ve kekik kokulu yiğidi korumaya alsınlar. Ve onlara söyle, benim küstüğüm onlar değil!”