LİYAKAT SORUNUNU EĞİTİMLE ÇÖZERİZ!

Kapadokya Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Alatlı, “Türkiye’nin asgari 250 yıldır karşı karşıya kaldığı liyakat sorununun çözümünde öncelik eğitimde olmalıdır. ” dedi.

28 Temmuz 2018 – Demeç – Anadolu Ajansı

Kapadokya Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Alev Alatlı, Türkiye’nin asgari 250 yıldır karşı karşıya kaldığı liyakat sorununun çözümünde önceliğin eğitimde olduğunu belirterek, “Başkan Recep Tayyip Erdoğan’dan, daha doğrusu iktidardan milli eğitimi ihya etmesini talep ediyorsanız, üşenmeyecek ‘Nasıl?’ sorusuna siz de kafa yoracaksınız.” dedi.

‘Liyakati çözersek 21. yüzyıl Türklerin yüzyılı olur’ 

Yazar Alev Alatlı, AA muhabirine, Türkiye’nin eğitim sorunlarıyla ilgili çözüm önerilerini, Kapadokya Üniversitesi’nde uyguladıkları eğitim sistemini ve “Ülkeme kefaretim olacak.” dediği müstakbel kitabını anlattı.

Eğitim sorunları için toplumun bütün kesimlerinin çözüm üretmesi gerektiğini dile getiren Alev Alatlı, herkesin sadece hataları sayıp dökmekle yetinmeyip, aynı zamanda katkıda bulunması gerektiğini kaydetti.

Liyakat ve eğitim sorunları için yapılması gerekenler üzerinde kafa yorulmasının şart olduğunu aktaran Alatlı, şöyle devam etti: 

“Şimdi tabii ‘liyakat’ deyip durmakla olmuyor. Bizi milletçe kahreden olumsuzlukların ezici çoğunluğunun liyakat eksikliğinden kaynaklandığını iddia eden bencileyin biriyseniz, sorunu gidermek için yapılması gerekenler üzerinde düşüneceksiniz. Aynı şekilde, Başkan Erdoğan’dan, daha doğrusu iktidardan milli eğitimi ihya etmesini talep ediyorsanız, üşenmeyecek ‘Nasıl?’ sorusuna siz de kafa yoracaksınız. Eğitim sistemleri boşlukta oluşmazlar çünkü. Toplumu meydana getiren resmi, gayrıresmi tüm kurum ve kuruluşların bilgi ve hassasiyetleri doğrultusunda ve seferberlik boyutlarında ortak gayretinin ürünleridir. Kenara çekilip, hataları sayıp dökmekle yetinmeyecek, katkıda bulunacaksınız.”

“En büyük hata yabancı dille eğitim vermek”

Alatlı, 13 yıl önce meslek yüksekokulu ile başlayan, geçen yıl Kapadokya Üniversitesi’ne evrilen sürecin temel nedeninin eğitim ve liyakat sorunlarına çare arama çabası olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:

“Bakın, bizim meselemiz hiçbir zaman Türkiye’nin iki yüz bilmem kaçıncı üniversitesi olmak değildi. Bizim meselemiz, yüzyılların ihmaliyle yüzleşmek, daha doğrusu yüzleşmeye katkıda bulunmaktı. Yanlış olduğunu düşündüğümüz uygulamaları doğrultmak, eksikleri telafi etmekti. Albert Einstein’ın ‘Sorunlarımızı onları yaratan düşünce tarzımızı kullanarak çözemeyiz.’ vecizesi doğrultusunda yanlışta ısrar etmemeyi şiar edindik. Bakın, öğrenciye bilmediği bir konuyu, bilmediği bir dille öğretmeye kalkmak eğitimde yapılabilecek yanlışların en büyüğüdür. Çünkü kavram karmaşasına neden olur. Ezbere zorlar. Yaratıcı düşünceyi sakatlar. Bu bakımdan öğretim dili, mutlaka Türkçe olmalıdır. 

Buna karşın, yabancı dil de zihni yeni yaklaşımlara açar, hayal gücünü zenginleştirir. Öyleyse, yabancı dil yasak savar gibi değil, hak ettiği ciddiyetle, sular seller gibi ama mutlaka ve ayrıca öğretilmelidir. ‘Ayrıca’ sözcüğünün altını çiziyorum, çünkü yabancı dil öğretimi kendi içinde bir disiplindir. Kendi yöntemleri, kendi müfredatı, kendi uygulamaları vardır. Başlı başına bir öğretim dalı olarak ciddiyetle ele almazsanız, dört yılın sonunda ne asli konularında, ne de yabancı dilde yeterli mezun veremezsiniz.

Eğitimde yapılabilecek en büyük yanlışlardan biri, dil ve düşünce arasındaki bağı ıskalamaktır. Filolojiyi üniversitenin kalbine yerleştirmez, en mühimi Türkçeye sahip çıkmazsanız öğrenciyi, mütevelli heyet üyemiz Süleyman Seyfi Öğün hocanın ifadeleriyle, ’emanet dillerin papağanı olmaktan’ kurtaramazsınız. Yaratıcı düşünce, anadilden türer.”

“Kapadokya akademik uğraş için mükemmel bir yer”

Alev Alatlı salim kafayla eğitim verebilmek için Kapadokya’yı seçtiklerini ifade ederek, büyük şehirlerin gürültüsünden, angaryasından uzak, asude bir ortamda akla odaklanmak istediklerini kaydetti.

İşlerinin, bilgilenmek ve bilgilendirmek olduğunu vurgulayarak, “Peri bacalarının, yeraltı yerleşimlerinin büyülü güzelliklerinin yanı sıra medeni, incelikli, huzurlu bir bölgemiz Kapadokya. Eğlenceli ama farfara değil, seçkin ama asık suratlı değil, edepli ama bağnaz değil, hasılı akademik uğraşa mükemmelen elveren bir ortam. Gencecik bir insanın tek bir saniyesini angaryaya dolayıp zayi etmesine razı değiliz. Güzel atlar ülkesi Kapadokya bize eğitimde verimli olma imkanı tanıyor.” şeklinde konuştu.

“Çok sevdiğim ülkeme kefaretimi ödemeye hazırlanıyorum”

Alev Alatlı, “Nasihatname” olarak nitelendirdiği müstakbel kitabıyla çok sevdiği Türkiye’ye olan kefaretini ödeyeceğini anlattı. 

Henüz yazım aşamasında olan kitabıyla bunca yıllık çalışmanın, bilginin kefaretini ortaya koyacağını kaydeden Alatlı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Onun için nasihatname yazıyorum. Bu kitabı okuyanlar önümüzdeki yüzyıla avansla girsin istiyorum. Tahmin edileceği gibi uzun ve yorucu bir iş. Nasihatnamede bir sistem icat ettim ve o şekilde kurguluyor ve yazıyorum. Diyelim ki, bir konuda ahkam kesiyorum, bu karara varmamı etkileyen bir çok faktörler var. Şimdi bu ahkamın etrafındaki faktörleri yazmaya başladım. Pencere diyorum bunlara. Bir olaya şu pencereden veya şu pencereden bak diyorum. Bazen pencereler açmak da yetmiyor, araya bir necefli maşrapa koymak gerekiyor. Necefli maşrapayı koyunca da olayı tahrik eden faktörleri de altına ekliyorum. 

Bir örnek vereyim, mesela Haçlı Seferleri; bu konuyu çeşitli açılardan irdelerken necefli maşrapa açıyorum. Niye biliyor musunuz? Chris de Burgh diye meşhur müzisyen var. Burgh’un müthiş paralar kazandığı ‘Crusader’ şarkısı var. ‘Crusader’ yani haçlı seferini yapan adam. Şarkıda Selahaddin Eyyubi uçkur düşkünü biri olarak tanımlanıyor. Bu adam Türkiye’de konser verdi. Nişantaşı da gidip dinledi. Şimdi bir düşünün, Haçlı Seferi ne zaman, Chris de Burgh kim, 2014 yılında niye böyle bir şarkı yazar, Selahattin Eyyubi’nin uçkuru ne? İşte bu da o işin necefli maşrapası. 

Birinci Körfez Savaşı’nda George W. Bush adına Orta Doğu’yu yönetmiş savunma bakanı Dick Cheney gibi bir adamın, Saddam’ın başına bunları getiren bir adamın Irak’taki Halliburton Enerji Hizmetleri adlı petrol şirketi olduğunu bilmiyoruz. Adam kendi petrol şirketinin kuyularını koruyor. Aynı şekilde bir zamanlar Irak’ta savaşan askerlerin özel askerler olduğunu bilmiyoruz. Bu insanların orada olma nedeni adamların kuyularını korumak ama onların ülkesinde bu meşru. Sadece bizim tüylerimiz diken diken oluyor böyle bir şey olur mu diye. Bana sorarsanız ders kitaplarının böyle yazılması lazım. Mesela Kapadokya Üniversitesi’nde bunu yapmaya çalışıyorum.”