OBSKÜRANTİZM, AFAZİ VE BARDAKOĞLU!

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu, Hürriyet gazetesine yaptığı “tarihi açıklama”da “Müslümanlığın güncelleştirilmesi” gerektiğini, Kur’anın yeniden yorumlanmasına ihtiyaç duyulduğunu” söylemiş. Gazete de haklı olarak bir büyük manşet atmış: “Yirmi birinci yüzyılın vaazı.” 

“Süleyman Demirkan” Beyin yalancısıyım ama Bardakoğlu gerçekten de “din ile modernlik arasında bir çatışma olmaz” buyurmuşlar da, “Biz dini değil, kendi dindarlığımızı, yani Müslümanlığımızı modernleştirmeliyiz. Dindarlığı şartlarımıza göre sorgulayıp düzenleyebiliriz” diye bir de açıklama getirmişlerse, vay halimize!  

Sayın Başkan’ın cümlesini şöyle değiştirirsem, neden başıma taş düşmüş gibi olduğumu daha kolay anlatabilirim belki: “…biz tıbbı değil, kendi tıp anlayışımızı, yani hekimliğimizi modernleştirmeliyiz. Kendi tıp anlayışımızı şartlarımıza göre sorgulayıp düzenleyebiliriz.”  

Cümle, obskürantizmin ders kitabı örneği değilse, düpedüz afazi! Yeri gelmişken, “obskürantizm” muğlaklaştırma, müphemleştirme, karartma, üstünü örtme; afazi, Yunanca aphasia’dan. Sözcükleri anlama/kullanma yetisinin kısmi veya tümden kaybı ki, beynin kendisine gelen uyarıları belli bir düzen içinde ve otomatik olarak anlamlandıramadığı durumlarda ortaya çıkar. Ne gibi? “Din” ve “modernlik” gibi, birbirinin taban tabana zıddı anlamlar ifade eden iki kelimenin “…arasında bir çatışma olmaz” iddiasıyla içlerinin boşaltılması, üstlerinin örtülmesi gibi.  

Hocamızın “modernite” sözcüğünün Avrupa Aydınlanması’na tekabül ettiğini; Allah’ı, Kâinat’ın sonsuzluğu ile özdeşleştirilen ve fakat insan hayatı üzerinde etkisiz bir soyutlamaya dönüştüren düşünce ekolünün simgesi olduğunu bilmemesine imkân var mı? Yok. Modernist dünya görüşünün, Kâinat’ın belirli bir takım matematik kanunları uyarınca mekanik hareketler sergileyen “madde”den ibaret olduğu anlayışının üzerine bina edildiğini bilmemesine imkân var mı? Yok. “Modernite”den Allah’a en azından madde dünyasında yer kalmadığını, varsa bir rolü Kâinat’a “İlk Hareketi” vermiş olmaktan ibaret olduğunun anlaşıldığını bilmemesine imkân var mı? Yok. “Modernite”nin Allah’ın hem kişiliğini, hem de bağımsız hareket sahasını yitirmesi anlamına geldiğini bilmemesine imkân var mı? Yok. Bütün bu saydığım nedenlerle “modernite”nin Allah’ı Kâinat’ın merkezinden almış, yerine “insan”ı koymuş olduğunu bilmemesine imkân var mı? Yok. İngilizce bildiği söylediğine göre, “humanism” kelimesinin human/insan kelimesinden türediğini, “insancılık” sözcüğünün theism/tanrıcılık kelimesini nehy eylemek üzere kullanıldığını, “Tanrı’nın yerine insanı geçirmek” gayretini karşıladığını bilmemesine imkân var mı? Yok. “Humanism”in bir telmihinin de “dinsiz insan-merkezciliği” oluğunu bilmemesine imkân var mı? Yok. 

O halde nedir? Önerdiği, “…sırtını içinde yaşadığı topluma dönen, ona gözünü kapayan değil, çağını ve toplumunu doğru okuyan, gören ve dikkate alan bir dindarlık anlayışıdır.” Yani? Yani hem dindar olacak, hem de müminliği, insancıl ve kültürel bir harekete indirgeyecek, Kur’anı çağın felsefe ve dinleriyle birlikte aynı kefeye koyacaksınız. “Dinde reform olmaz ama dindarlığımızda yeni gelişmeleri kucaklayan yenilenmeler olur.” Yani? Örneğin, zina’yı günah olmaktan çıkartmayacak ama bir kılıf bulacaksınız. Bırakın “Dini değiştirmeden dindarlığı değiştirme”nin ima ettiği “tıbbı değiştirip kemoterapiden kurtulamazsan da, hastalığını değiştirebilirsin” safsatasını, “Dindarlığı şartlarımıza göre sorgulayıp düzenleyebiliriz” gibi bir cümlenin teşvik ettiği karmaşık ve müphem dindarlığı yüceltenin bizzat Diyanet İşleri Başkanımızın olmaları hayret verici!

Ya, “Her bir toplum ve birey dini kendi dünyası ve imkanları içinde dindarlığını kurarak dini aktüelleştirir. Öyle olunca biz dini değil kendi dindarlığımızı, yani Müslümanlığımızı modernleştirmeliyiz” diyen Bardakoğlu’nun “… İslam’ı anlarken ve anlatırken onun aslı ve özü ile ona tarihsel süreçte eklenmiş ilâveleri, mahalli ve kültürel eklentileri birbirinden ayırmak, ikinci din olarak görmekten vazgeçmeliyiz” çelişkisine ne demeli? Ben mi yanlış anlıyorum yoksa Sayın Başkan’ın yakındıkları “mahalli ve kültürel yeni ilâveler”den oluşan o “ikinci din,” kendilerinin şiddetle teşvik ettikleri görülen “çağını ve toplumunu doğru okumak” ve “modernleşmek” gayret ve eylemlerinden doğmuş ve doğmayacak mıdır? 

Eğri oturup, doğru konuşalım: Bardakoğlu’nun “dindarlığı şartlarımıza göre sorgulayıp düzenleyebiliriz” önerisi, Müslümanların kendi geleneklerini yaratma özgürlüklerinin, bireysel mağfiretlerinin peşine düşmelerinin, Tanrı ile ilişkilerinin kişiselleşmesinin teşvik edilmesi, diğer bir deyişle, geleneğin devaluasyonu anlamına gelir. Telmihi, Müslümanların inançlarının, na-tamam, eksikli, ya da yanlışlarla malûl olduğudur. Eğer bu doğruysa, dinde “reform” ne demek, düpedüz “devrim” gerekir! 

Bardakoğlu’nun “dindarlığımızı sorgulamalıyız, bu da elbette rasyonel bilgiyle, eleştirel ve sorulayıcı bir yaklaşımla mümkün olacaktır” hükmü, “serbest din pazarında alışveriş” kültürünün uzantısıdır. “Bireyin dinini seçmeye hakkı olduğu” şeklindeki modern Amerikan dünya görüşünü yansıtır ki, onun da aslı “deizm”dir. Deizm, yani, İslâm nasslarını (dilerseniz vahyini) inkâr etmemekle birlikte Allah’ın mevcudiyetine inanmak, Allah’ın insanın dünyasından mücerret bir varlık olduğuna itikad etmek.”

Deist olunmaz mı, olunur. Deizm savunulmaz mı? Elbette, savunulur. “Çağını ve toplumunu doğru okumak” ve “modernleşme” kaygıları, insanları günahkâr Müslümanlar olmaya dahi sevkedebilirler. Ve her durumda birey içine düştüğü durumun hesabı Allah’a verecektir. Olmayacak şey, bu istemeyen durumun fetva makamını işgal eden bir İslâm alimi tarafından teşvik edilmesidir. Diyanet başkanlarına düşen, İslâm geleneğinin anlamsızlaştırılmasına direnmek, geleneği marjinalleştirenleri marjinalleştirebilecek şekilde donanmaktır. Aksi halde, müminlerin ’farzsız’ kalmaları, bir kuşkulu ‘doğru’dan, diğer bir kuşkulu ‘doğru’ya yuvarlanmaları tehlikesi söz konusu olur.  

Doğrusu, söz konusu tarihi demecinden sonra bir Müslüman olarak Bardakoğlu’ndan İslâm’ın farzlarını “modernite” ile meczedecek bir içtihad kaleme almasını talep etmek hakkımın doğduğu kanısındayım! Sayın bilim adamı, sürgit günah işliyor olduğum duygusunu hafifletmeme yardımcı olabilirler belki.