“ÖLENLERİ GÖREVE ÇAĞIRIYORLAR” SOLJENİTSİN’İN AZİZ ANISINA

Soljenitsin, “Ölenler göreve çağırıyorlar. Milyonlarca ölü… her gün, her birisi göreve çağırıyor. Onlar ölü. Sen yaşıyorsun. Görevini yap. Dünya olan biten her şeyi öğrenmeli” diyen adam. “Bitirmeyi plânladığım işleri yaşam beklentimle ucu ucuna getirmeye çalışıyorum” diyen adam. 
Nobel ödülünü, “hiç bir kimse tarafından hiç bir zaman tanınmamış, tanınmayacak, isimleri bir kez olsun anılmamış, anılmayacak olan” yurttaşları için alan adam:

“…Nobel söylevinin okunduğu bu platforma… kaderin beni sağ bıraktığı karanlık ve soğuktan çıkaran… binlerce… donmuş basamağı tırmanarak çıkıyorum. Gulag Takımadaları/na/… düşenlerden yazar unvanı olanlar hiç değilse bilinirler. Ya hiç bir kimse tarafından hiç bir zaman tanınmamış, tanınmayacak, isimleri bir kez olsun anılmamış, anılmayacak olanlar? Onların hemen hiçbirisi geri dönmeyi başaramadı. Orada bütün bir milli edebiyat gömüldü. Onlar sadece mezar taşsız değil, iç çamaşırsız, çırılçıplak, ayak parmaklarından birisine takılı bir sayı etiketiyle unutulmaya terkedildiler. …Ve ben bugün burada düşenlerin gölgelerinin refakatinde başım eğik dikilir, buraya benden önce varmaya layık olanların ardından bakarken; ONLARIN söylemek istediklerini nasıl sezinlemeli, nasıl ifade etmeliyim!?”

Leonardo de Vinci’nin seksen küsur yaşında yaptığı bir oto-portresi vardır; Soljenitsîn’e benzeyen, uzun sakallı, meyus bir ihtiyarın kara kalem çizimi. Leonardo, portresinin altına “Leonardo mio,” yazmış, “Neden bu kadar çabaladın ki?!”

Trajik mi diyorsunuz?! Yok, canım! Trajedi ancak insan hayatının bir değeri varsa trajedidir. Yaşamın değeri varsa demiyorum, insanın değeri varsa diyorum. Yaşam nasılsa devam eder. O kadar çok yazar var ki! Büyük edebiyatçı çıkmıyor mu artık? Çıkmazsa çıkmasın, hayat devam ediyor!

Korkarım ki, Rusya şöyle dursun, insanlığın son ‘kâhin-yazar’ıdır Soljenitsîn. Bir daha onun gibisi asla gelmeyecek.